EDİTÖRDEN: Bu Oyunun Galibi Kim Olacak?

0
1419

Otomotiv sektörü, yılın ilk yarısını yüksek satış rakamları ve bulunurluk sıkıntılarıyla geride bıraktı. Ancak yılın ikinci yarısında rüzgarın yönü değişti. Artık markaların stokları dolup taşıyor, bayilerde arzu edilen araçlar dahi kolayca bulunabiliyor. Peki bu durum, uzun süredir sırtındaki kamburu taşıyan tüketici için bir zaferin habercisi mi, yoksa sektör yine kendi dinamiklerini mi koruyacak?

Satış Verileri ve Gerçeklik Arasındaki Uçurum

Otomotiv Distribütörleri ve Mobilite Derneği (ODMD) verilerine baktığımızda, aylık bazda satışların hâlâ güçlü göründüğünü hatta Ağustos ayında rekorların kırıldığını söyleyebiliriz. Ancak bu rakamlar, piyasanın gerçek nabzını tam olarak yansıtmıyor. Sektör içindeki fısıltılar, birçok markanın hedef satış rakamlarına ulaşmakta zorlandığını, hatta bazı modeller için aylardır parklarda bekleyen araçlar olduğunu gösteriyor.

“Ağustos ayında Türkiye otomotiv pazarı, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 55.4 büyüyerek 86 bin 453 adet otomobil ve hafif ticari araç satışı gerçekleştirdi. Pazarın büyümesinde, artan araç bulunurluğu ve markaların düzenlediği kampanyalar etkili oldu.”

Bu durum, tüketicinin elini güçlendiriyor. Artık bir aracı almak için aylarca bekleme zorunluluğu ortadan kalktı. Hatta bazı modellerde, geçmişin aksine, bayilerin “hemen teslim” vaadiyle potansiyel alıcıları ikna etmeye çalıştığını görüyoruz. Bu dinamik değişim, rekabeti yeniden alevlendiriyor ve fiyatlar üzerinde aşağı yönlü bir baskı oluşturuyor.

Vergi Beklentisi ve Fiyat Politikaları

Sektörün en büyük belirsizliği ise ÖTV ve KDV oranlarıyla ilgili olası düzenlemeler. Bu aralar yine bir vergi düzenlenmesi dedikoduları geliyor kulaklara. Hükümetin mali politikaları, kredi konusundaki sıkılaştırma, otomotiv fiyatlarını doğrudan etkiliyor. Şu an için herhangi bir somut adım olmasa da, vergi oranlarında olası bir artış beklentisi, alıcıları “şimdiden alım yapma” yönünde tetikleyebilir. Ancak bu beklentinin yarattığı belirsizlik, aynı zamanda birçok potansiyel alıcının da bekle-gör politikası izlemesine neden oluyor.

Diğer yandan, yükselen finansman maliyetleri de tüketicinin alım gücünü baskılıyor. Kredi faiz oranlarının yüksek seyri, araç alımını erteleyen veya daha alt segmentlere yönlendiren önemli bir faktör haline geldi. Bu durumda markalar, tüketicinin finansal yükünü hafifletmek için yeni kampanyalar, faiz destekli kredi seçenekleri veya takas indirimleri sunmak zorunda kalıyor. Bu da, kâr marjlarını düşürme pahasına da olsa, pazar payını koruma çabası olarak yorumlanabilir.

Peki Kim Kazanacak?

Otomotiv sektörü, her zaman olduğu gibi, kendi iç dinamikleriyle hareket eden karmaşık bir yapı. Ancak şu anki tablo, ibrenin tüketici lehine döndüğünü gösteriyor. Artan stoklar, düşen bekleme süreleri ve markaların düzenlemek zorunda kaldığı kampanyalar, alıcıya daha fazla pazarlık gücü sunuyor.

Ancak unutmamak gerekir ki, otomotiv üreticileri bu duruma kolay teslim olmayacaktır. Kâr marjlarını korumak ve pazar paylarını kaybetmemek adına, agresif pazarlama stratejileri ve esnek fiyat politikaları izleyeceklerdir.

Yılın son çeyreği, hem markalar hem de tüketiciler için bir hesaplaşma dönemi olacak. Tüketici, doğru zamanı ve doğru kampanyayı yakalayabilirse, bu oyunun galibi olabilir. Aksi halde, yükselen maliyetler ve vergi beklentileri, sektörü yine eski durağanlığına çekebilir. Bu, satıcının değil, alıcının ipleri eline aldığı bir dönem. Sadece doğru adımı atmayı bekliyorlar.

Sevgi ve selamlarımla…

Oktay ERGİNOĞLU

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz