Oyuncu, seslendirme sanatçısı, tiyatrocu ,yazarlık serüvenine atılmış bir yazar, dans çalışmaları yapmış ve hatta sokak tiyatrosunu da deneyimine katmış bir sanatçı ile sizi buluşturmak istedik. Murat Prosciler. Çocukluktan başlayan seslendirme sanatçılığı, tiyatro, televizyon ve sinema oyunculuğu macerası onu bu dünyada farklı alanlardaki disiplinler ile bir araya getirmiş. Yolculuğu sevdiği içinde bir çok alanda keşiflerde bulunmuş. Ona sorarsak insanın kendini gerçekleştirme yolu diye tanımlıyor yaşam deneyimlerini. Şimdi sizlerle Murat Prosciler’i baş başa bırakıyoruz.
Kendisini Mercedes A Sedan ile konuk ettik. Hem otomobilin son sanat eserlerinden olan A Sedan’ı test edip, hemde sanatçı kişiliğini tanımaya çalıştık.
-Hayat Yolculuğunuzu nasıl tanımlarsınız?
Hayat yolculuğumu güneşin dünya etrafında dönüşü ile sonsuza uzanan tarafından aldığım ilhamla kendimi anlama yolunda bir keşif olarak görüyorum. Bir yandan bütünü kavramak ve gerçeğin aynasında gördüğüm, hissettiğim yeteneklerimi tezahür ettirme peşine ilerliyorum. Öbür yandan bu dünyada sadece hancı değil yolcu olduğumun net farkındayım. Bir vakit hancıyla da müşerref olacağımız kanaatindeyim.
-Oynadığınız karakterler arasında sizi derinden etkileyen karakterler oldu mu?
-1992 Yılında Tiyatro Kare’de Macide Tanır Hanımefendi’yle rol aldığımız “Müziksiz Evin Konukları” adlı oyununda ki “Arty” karakteri beni etkileyen karakterlerden biriydi…
TV’de de özellikle Tuba ÜNSAL ile rol aldığımız “Kıvılcım” dizisinde oynadığım karakter beni çok etkilemişti. Hepsiyle etkileşimdeyim ama yine de en çok etkileşimde olduklarımın arasında arasında Şebnem Ferah’ın “Çakıl Taşları” klibindeki performansı görüyorum. Beni ifade eden performanslardan biriydi. Bunun dışında Tuğba Büyüküstün ve İlker Aksum ile birlikte rol aldığımız “20 Dakika” dizisinde oynadığım “Kerim Solmaz” karakteri de sevdiğim karakterlerdendir. Hem zorlandığım hem de keyif aldığım bir roldü.
-Son dönemde çokca sizi kötü adam karakterleri canlandırırken görüyoruz. Bu konuda sizi en çok zorlayan taraflar nelerdir?
-Kötü adam karakterini yansıtmanın zor tarafı aslında karakterin içindeki karanlık tarafını ince bir biçimde işlerken onun insani yanınıda sunma çabasıdır. Her kötü insan karakterinin içinde mutlaka insani ve naif bir taraf vardır. Karakterin psikolojik olarak etkilendiği yönleri araştırıp rolü bu şekilde icra ediyorum. Hiç kimse kendini kötü olarak nitelendirmez. Mutlaka kendince kendinde haklı bir sebep bulur ve o sebep üzerinden varlığını sürdürür. Rolü oynarken en zorlandığım şey gerçekten eylemde ve düşüncede gölge tarafı işlerken kendi gölgeme ve karanlığıma dokunmak zorunda olduğum zamanlardı.
-Oyunculuk ve seslendirme dışında düşlediğiniz projeler nelerdir?
– Müzik, dans ve performans sanatları alanında çalışmalar yapmak istiyorum.”Pabucumun Teki” adlı bir projem var. Türkiye ve Yunanistan arasında bulunan Ege Denizi’nde geçen bir proje. Türk-Yunan sanatçıları, şarkıcıları, müzisyenleri ve dansçıları bir gemide buluşturup , o denizde ve yüreklerdeki dostluk rüzgârını estirmeyi hedefleyen bir proje. Benzer kültürlerin, sanat aracılığıyla buluşup farklılıklarımızda kucaklandığı bir proje tasarlandı.
Kendim yazdığım ve yönetmek istediğim bir projem var. Bir Baba-oğul hikâyesi. Bir yandan da dünya üzerindeki öğretilerin tartışma konusu yapıldığı bir tiyatro oyunu hazırlıyorum. Öbür yandan da çıkardığım “Bizim Kuş” adlı çocuk kitabım var. Yüce gönüllü minik canlara hediye olsun diye yazdım. Şiir yazmaya devam ediyorum.
-Oynadığınız karakterler arasında sizin hayatınıza dokunan özel bir karakter oldu mu?
Performans olarak var aslında, duygularımı tam olarak ifade edebildiğim bir performans. Kolpa grubunun “Son Nefesim” adlı klibinde ki performans. Bu anlamda tüm gruba, aynı zamanda klibin yönetmeni olan Emir Khalilzadeh’ ye ve klibim kurgusunu yapan Özkan Aksular’a teşekkür ediyorum. Kendi duygularımı da anlatabildiğim bir iş olduğunu düşünüyorum. Onunla çok etkileşim halinde oluğumu söyleyebilirim.
-Kötü adam karakterleri ile ilgili en çok merak ettiğim şeylerden biri de sizi zorlayan kısmının ne olduğu?
Karakterin karanlık yüzünü işlerken aynı zamanda o karakterin aydınlık bir yanını bulmak ve onunda kendine ait değerlerinin bulunduğunu tespit etmek önemlidir. Sevdiği ve ilgi duyduğu şeyleri anlayıp psikolojik rahatsızlıklarını kavramak ve yasadıklarını hissettirmek.
Benim için önemli olan kısmı bir karaktere girebilmek kadar o karakterden çıkmayı da başarabilmek oldu. Bu anlamda da zorluklar yaşadığım söylenebilir ama üstesinden geldim. Bu anlamda kişiliğime güvendim.
-Oyunculuk mesleği ile ilgilenenlere ve bu alan da kendilerini geliştirmek isteyenlere önerileriniz ne olur?
Kendilerini ve çevrelerini iyi tanıyıp, psikoloji ve farklı sanat disiplinleriyle mutlaka ilgilenip bakışlarını geliştirsinler. Kendilerine ilham kaynakları bulup süreçleri gözlemlesinler. Usta çırak ilişkisi bu zamanda çok kabul görmesede bu sanatı yerinde ve ustalarından öğrenmeye gayretli olmak en güzeli. Kendilerine özellikle duygular konusunda samimi olup rolleri yorumlama kabiliyetlerini geliştirerek ufuklarını açmalarını öneririm.
Oyunculuk sanatı çok ilgi gördüğü bir dönemi yaşıyor. Sonuçta herkes kısmen bir oyuncudur. En azından kendi hayatının başrolünü oynamaktadır. Herkesin sevgiye ve ilgiliye ihtiyacı vardır. Herkes bir hikaye anlatmak ister. Ve bir hikâyenin başrolü olmak ister. Hepimiz çocukluğumuzda oyunlar oynarken bir karakteri canlandırmışızdır. Bir şekeri ya da istediğimiz bir şeyi anne ve babamıza aldırmak için ağlama rolü de yapmışızdır. Birazda eğlenmek ihtiyacından geliyor oyunculuk. İnsanların içerisinde kendimizi ifade etmek çok ta kolay olmasada rollerimiz aracılığıyla bunu yapabiliyoruz ve oynuyoruz.. Ama gerçek anlamda bu mesleği seçenler biriktirdiği deneyimleri, düşünce ve duyguları farklı aynalar tutmak için kullanırlar. Gerçek oyuncular ise genelde oynamazlar, hislerini karakterlerini icra ederken bize aktarırlar..
-Kadın Erkek ilişkileriyle ilgili yaşam deneyimlerinizde size ilham veren birliktelikleriniz oldu mu?
Herkes gibi aşk, sevgi, karşılıklı anlayışı ve sevmeyi seviyorum. İlişki, fedakârlığı, paylaşımları ,sadakati öğretirken, dengelenmeyi ve birbirine ayna tutmayı içerir. Kadın ve erkek olarak varlık bilincinde barındırdığımız özellikleri (dişi ve eril) dünyada içinde bulunduğumuz kültürün sosyal yapısına uyan ya da uymayan biçimlerde yaşayabiliriz. Fakat her şeyi bir potada eritip, bir olmaya çekilirken o heyecanlı akımdan hepimiz payımızı alırız. Ve bu paylaşımlardan etkileniriz. Aslında hayatta her şeyden etkileniriz. Tabii ki ilişkilerde öğrenmenin ve farkındalığımıza birşeyler katabilmenin çok güzel bir yolu. O titreşimleri hissetmek bize potansiyelimizi hatırlatır.
O yüzden saygıyı ve hakikati hissettiren ilişkiler deneyimleyebilmiş şanslı insanlardan biriyim. Bu anlamda hayatıma giren tüm insanlara çok teşekkür ederim. Aşk, sevgi, dostluk ve farklı titreşimler konusunda tabii ki bu insanlardan ilham aldım.
–Ekşi Sözlükte sizin için Ceylan Ertem’in platonik aşkı diye yazmışlar. Bu konuda ki düşünceniz nedir?
Evet, bende duydum onu 🙂 Aslında Ceylan Ertem’in su an ki Bassplayer’ı Murat Çapur benim arkadaşımdır. “Böyle bir durum var mı” diye işin aslını hiç sormadım. Ama galiba gençlik dönemimde öyle bir durum varmış. Sanırım Ceylan Ertem’in çok tanınmadığı bir dönemdi.Ama ben hali hazırda Ceylan Ertem dinliyorum, müziğini de gerçekten çok seviyorum. Çok farklı güçlü bir yorumcu.İlham veren bir tarzı var. Çok beğeniyorum. İlgimi çektiğinide söyleyebilirim.
O zamanlar belki o bana hayrandı ve benim haberim yoktu, şimdi ise ben ona hayranım ve onun haberi yok.bu da hoş, aynı zamanda ilginç bir durum. İşte hayatta bazen böyle dengeler değişebiliyor.
O yüzden güzel ve her zaman sürprizli…
-Sizi oyunculuklarıyla etkileyen hayranı olduğunuz sanatçılar kimlerdir?
Philip Seymour Hoffman gerçekten oyunculuğu beni çok etkiliyor. Birçok yetenekli sanatçı var. Şimdi saymakla bitmez gerçekten. Oyuncuları seyretmek çiçek koklamak gibi geliyor. Dansta, müzikte ve oyunculukta birçok usta sanatçıdan ilham alıyorum.
Tanışmak istediğiniz sanatçılar kimlerdir?
Tanışmak isteğimi sanatçıların başında Ceylan Ertem gelir 🙂 Çok ta isterim…
-Dünyaya tekrar gelmiş olsaydınız hangi coğrafyada hangi meslek dalında olmak isterdiniz? Ya da elinizde değiştirme yetkisi olsaydı neleri değiştirmek isterdiniz?
Anadolu’nun zengin kültürü ve medeniyetin beşiği olması beni etkilemiştir. Zorlu bir coğrafya olmasına rağmen yine aynı coğrafyada, Türkiye’de doğmak isterdim… Büyük ilham veren aydınlık bir bilince sahip olan dünyanın kültür zenginliğini kültürel mirasını taşıyan İstanbul’da olmak isterdim yine.
Her halde balıkçı olurdum ya da şifacılıkla ilgilenirdim, bilemem, doktor da olabilirdim. Ama müzisyen olmayı çok isterdim, hala da olabilir. Çünkü müzik dünyanın en etkili sanatı bence… Ruha dokunan özel bir titreşimi var. Müzik aşka açılan kalbin hissedişidir.
En son yazdığınız şiiri bizimle paylaşmak ister misiniz?
Sensin!
Yanı basımda oturan saflığın elçisi.
Öbür yanımda varlığın hazzını tatmış ellerin.
Özümün açlık çekmiş yüzü müsün sen?
Birden çoğalıp, bazı başka vakitlerde azalan, zamanın yenik düşüremediği yanımızadır hayranlığımız öyle değil mi?
Varı yok ile buluşturan her neyse.
İşte o hiç dinlemeyen güneş.
Dönüşen herşeyin davetinde.
Uçuşuyor eşsiz şarkıların.
Sonsuza uzanan uykularında düşleri soluyan dünyanın tadı mısın sen?
Hikâyen, kelebeğin kanadında görünür.
Yüzünün tam ardında bakışların.
İzin verdiğinde şimdinin kollarında, geçmişi yeniden yazansın.
Azaldıkça genişler, çoğaldıkça sezilirsin.
Gül bahçenin dikenleri, gönül heveslerinden utanır.
Çölde susuzluğa inat açan çiçeğin şükründe gizlisin sen!
Murat Prosciler
Mercedes-Benz A Sedan’ ı nasıl buldunuz? Beğendiniz mi?
Özellikle koltuklarını çok beğendim. Bindiğimde sanki bir otomobilde değilde bir uçağa biniyormuş hissi yaşadım. Mercedes-Benz A Sedan, epey zengin bir estetik tasarımı bize sunmuş. Kullanıcının tüm ihtiyaçları en ince detayına kadar düşünülmüş.
Tasarımcılarını gerçekten tebrik ederim. Hem iç mekânı hem dış mekânı inanılmaz bir şık ve sade. Teknolojiyi en doğru şekilde kullanmışlar. Şerit takip sisteminin o kararlı tutuşu, sürprizli otomatik park özelliği, ve de harika bir ses sistemi ile tam bir bütün.
A Sedan’ ın boyutlarını sevdim. Çok büyük değil, bir o kadarda güçlü güzel bir sedan. Mercedes-Benz olduğunu her an hissettiriyor.
Sürüş ve sürüş konforu gayet keyifliydi. Bu fırsatı bana yarattığı için Fashion4car’a ve dostum Oktay Erginoğlu’na çok teşekkür ederim.
Ama gerçekten bir otomobil tasarlamak, ihtiyacı belirleyip harika biçimde sürdürülebilir hale getirmek, bunu üretimde korumak çok önemli… Mercedes-Benz ‘in diğer tasarımlarını da ayrıca kutluyorum.
-İlk kullandığınız otomobil hangisiydi hatırlıyor musun?
İlk kullandığım otomobil Murat 124′ tü. Babam otomobil kullanmayı bu araçta öğretmişti. Mekanik ve sert bir kullanımı vardı. ama sevgimi kazandı. Ufak olması da her yere sığması konusunda çok hoşuma gitmişti.… O zamanın şartlarında babanızın otomobili her zaman en iyi otomobil sayılırdı zaten.
Son kullandığım araç ise şu an kullandığım Mercedes-Benz A Sedan oldu… Verdiği keyif, yaşattığı güven ve konfor duygusu bir otomobilden beklediğiniz her şeyi mükemmelliğin vücut bulmuş hali diyebiliriz.
Ama itiraf etmeliyim ki, seninle bu yolculuğu yapmakta büyük keyif oldu Oktay’cım …
Röportaj ve Fotoğraf: Oktay Erginoğlu